◊ Öğrenciliğinizin hangi devri daha şamatalıydı: BAAL mi, BOUN mu?
– Açıkçası ben kendimi daha Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’ndeyken müzik ve edebiyat çalışmalarıyla buldum. Boğaziçi Üniversitesi yılları çift vardiya çalışmak, geçim kaygısı ve birinci albüm sürünmeleri ile geçtiği için, sanırım BAAL daha eğlenceliydi.

◊ 90’larda tam olarak ne yaşadık biz: Pop rönesansı mı, tüp patlaması mı?
– Artık bakınca mutlaka popun rönesansı derim. Hatta 80’ler sonu ile. Sebebi, hâlâ yerleri dolmayan ve bence dolamayacak olan Onno Tunç, Melih Kibar, Çiğdem Talu, Aysel Gürel üzere dehâlar.

◊ Kaş’a yerleştiniz: Kaçış mı, varış mı?
– Kaş bence ne olursa olsun bir yerlerden, bir şeylerden kaçış. Varış olabilir mi? 5 yılın sonunda hâlâ emin değilim bundan. Anlayana kadar da acelem yok.

◊ Bir müzisyen iletisini vermek konusunda hangisinde daha konforludur: Albüm mü, single mı?
– Bunun tek bir doğrusu yok. Benim öykü anlatış tercihim albüm. İniş-çıkışlarıyla, başlangıç-bitişiyle bir periyodun kıssasıdır albüm. Ammaaa… Bazen tek bir müzik bir kıssayı o denli bir anlatır ki, tahminen 10 müziğe bedeldir. O denli müzikler geldiğinde esasen anlarsınız.

◊ Konser verdiğiniz yerlerden: Kemancı mı, Hayal Kahvesi mi?
– Kemancı kızıyım. Birinci orada sahneye çıktım. En unutulmaz sahne anılarım orada yaşandı. Ruhu tanım edilemez bir yerdi. Hayal Kahvesi, sahnesinde olmaktansa dinleyici olarak gitmeyi sevdiğim yerdi.

◊ Anne olmaya hazırlanıyorsunuz. Kız mı, erkek mi?
– Hiç fark etmeden kıza hazırlamışım kendimi. Erkek olacağını öğrenince bu fikre alışmam gerekti. Lakin artık tamamım!

◊ Kaş’ta Gagarin isminde bir barınız var. Yer sahibi olmak mı, müdavim olmak mı?
– Gagarin’i çok seviyorum, çok da sevildi. Lakin yeniden de müdavim olmak. Zira kaygı yok, tasa yok, sorumluluk yok.

◊ Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?
– Orman-ağaç-temiz hava. Güneşle aram yok, olamıyor. Orman, en memnun olduğum yer.

◊ Ayaklarınıza kara sular inmiş, iyi bir roman mı, iyi bir sinema mi?
– Ayak ağrısı deyince iş değişir. Cidden! O vakit hiç düşünmeden iyi bir sinema.

Geçen yıl hayatını yitiren müzik muharriri Çağlan Tekil ile yakın arkadaş olan Aylin Aslım, 23 Nisan’da dünyaya gelen oğluna Orman Umut Çağlan ismini verdi.

MANTIK ZİHİNDEN GELİR İÇGÜDÜ DNA’DAN
◊ Hangisi daha çok çekti? Külkedisi mi, Pamuk Prenses mi?
– Sonsuz mesken işi dünyanın en makus cezalarından biri. Olağan ki Külkedisi.

◊ Hatır için çiğ tavuk… Yenir mi, yenmez mi?
– Yenmez, net. Yemeyelim arkadaşlar!

◊ Mantık mı, içgüdü mü?
– İçgüdü… Zira şaşmaz. Mantık zihinden gelir, içgüdü DNA’dan.

◊ Sizce hangisi daha avantajlı: Varlıklı ve yakışıksız doğmak mı, yoksul ve hoş doğmak mı?
– Güçlü doğmadığım için şunu söyleyebilirim ki bu beter dünya sisteminde varlıklı doğmak elbette ki avantaj. Güzellik-çirkinlik sonra gelir.

◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?
– İkisi birbirinden beter ancak tekrar de geveze. Obur en azından yerken konuşamaz.

◊ Vakit makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?
– Mutlaka geçmişe giderdim, birtakım “pürüz”leri günümüze taşımamak için, insanlık namına!

ÖZEL SORUNLAR
Yanıp bitmek hiç yanmamaya yeğdir

Aylin Aslım, flüt sanatkarı Utku Vargı ile geçen yıl evlendi.

◊ Yılın hangi periyodu daha romantik? İlkbahar/yaz mı, sonbahar/kış mı?
– İlkbahar-yaz. Havalar hoşken, hafif, incecik kıyafetlerle sevgiliyle yaz geceleri…

◊ Gündoğumu mu, günbatımı mı?
– Günbatımı daha şairane. Tahminen geceye bağlandığı için. Gece daha rahat ederim.

◊ Gece hayatında hangisi çok iç gıcıklar: Göz kırpmak mı, göz kaçırmak mı?
– Natürel ki göz kaçırmak. Daha tatlı, daha naif, daha heyecan verici bir şey olabilir mi?

◊ Hangi dekoltenize daha çok güvenirsiniz: Sırt mı,bacak mı?
– Sırt. Zira o denli. (Gülüyor)

◊ Beyaz palavra ne vakit güzel görülebilir? Sevdiğiniz vakit mı, sevildiğiniz vakit mı?
– Çok sevdiğim vakit. Zira çok sevdiğim birini üzmemek için palavra söyleyebilirim.

◊ Hangisi daha makus senaryo: Kimselere âşık olamamak mı, her aşkınızın berbat bitmesi mi?
– Vallahi ikincisini sık yaşamış biri olarak, kimseye âşık olunamayan yalnız yılların da tadını bilerek derim ki, yanıp bitmek ve tekrar küllerinden doğmak, hiç yanmamaya her vakit yeğdir.

◊ Aşkın aksisi: Nefret mi, kayıtsızlık mı?
– Aşkın zıddı, aşka misal gücü ve ruhu işgaliyle nefrettir tahminen… Lakin aşkın vefatı eşittir: Kayıtsızlık. Kayıtsız kalabiliyorsan bitmiştir artık.

◊ Hangisini tercih edersiniz: Tek başınıza ağlamak mı, birinin yanında ağlamak mı?
– Herkese nazaran değişir tahminen lakin bence ağlamak tek kişilik bir hareket.

◊ Affetmek mi,unutmak mı?
– İnsan fakat affedince unutabilir, o denli değil mi yoksa?

TANINAN ŞEYLER

Bu ülkede insan güldürmek kolay iş mi?

◊ Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı, Cet Demirer mi?
– Bu çok zooor… İkisi de hâlâ çok güldüğüm has komedyenler. Attırdıkları kahkahaların duacısıyız her daim. Bu ülkede insan güldürmek kolay iş mi?

◊ Vedat Milor mu, Mehmet Yaşin mi?
– Twitter’dan evvel tüm samimiyetiyle Mehmet Yaşin derdim fakat Twitter’dan sonra Milor’u daha farklı tanıdım.

◊ Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
– Barış Manço sahne hayallerimi tahminen de birinci süsleyen insandı çocukken. Ancak yetişkin, müzik söyleyen, müzik dinleyicisi Aylin olarak Cem Karaca.

◊ Yeşilçam’dan: Türkan Şoray mı, Filiz Akın mı?
– Türkan Şoray. Hem oyunculuk hem de oynamayı seçtiği sinemalar olarak…

◊ Hangisiyle mesken arkadaşı olmak isterdiniz: Çatlak Şanzel mi, Yıldız Tilbe mi?
– Öğrencilik yıllarında mesken arkadaşlarından yana bahtım yaver gitmeyince o mevzuyu kapattım. Ancak olacaksa Yıldız’la bir müzik yazma kampı çok hoş sonuçlar verebilirdi.

◊ Hangisiyle komşu olmak isterdiniz: Marilyn Monroe mu, Brigitte Bardot mu?
– Marilyn’le komşu olup onu Arthur Miller’ı bırakması için manipüle ederdim.

◊ Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?
– Orhan Veli romantizmiyle apayrıydı. Fakat şu adaletsiz dünyada, insanın içinde Nâzım Hikmet üzere yırtıcı atlar koşturabilen çok az şair vardır. Münasebetiyle Nâzım…

GÜNDELİK ŞEYLER

Artık televizyon diye bir şey kalmadı

◊ Asla hatırlamadığınız biri size çok samimi davranıyor… Yekten hatırlamadığınızı mı söylersiniz, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsınız?
– Maalesef çok sık başıma gelen bir şey. Çok soru da sormam ancak hatırlamadığımı söylemeye de utanıyorum.

◊ Mangal partisinde köfteleri beğenmediniz. Tabakta bırakmak mı, çaktırmadan köpeğe vermek mi?
– Ortamda bir köpek varsa esasen bu soruda tek seçenek var. (Gülüyor)
◊ Uçakta/otobüste ha teğe omzunuzda uyuyan bir teyze var… İnce ince ittirir misiniz, hostese mi şikayet edersiniz?
– İnce ince ittiririm. Olmazsa yavaşça uyandırıp “teyzeciğim” diye izah ederim. Hostesi asla çağırmam.

◊ Konuttaki halinizi hangi üçlü daha iyi tanımlar: Telefon-YouTube-sosyal medya mı, pijama-terlik-televizyon mu?
– Maalesef birincisi ya. Artık televizyon diye bir şey kalmadı.

◊ Twitter mı, Instagram mı?
– Instagram insanı değilim. Görsellikle beğeni toplama işi bana karşıt.
Ben müzik yazarıyım. İşim, kendimi az sözle en iyi söz etmek üzerine. Hasebiyle tüm negatif ve provokatifliğine karşın Twitter.

◊ Tavla mı satranç mı?
– Satrançlık sabır yok bende. Tavla.

HİÇ DÜŞÜNMEDEN SÜRATLİ HIZLI…

◊ Kırmızı et mi, beyaz et mi?
– Kırmızı.

◊ İmkân olsa: Tüm müzik aletlerini çalabilmek mi, bütün sporları yapabilmek mi?
– Enstrüman!

◊ Eski bir hatıranın yâdına hangisi daha hoş eşlik eder: Sezen mi, Ajda mı?
– Sezen.

◊ Tarık Akan mı, Kadir İnanır mı?
– Kadir.

◊ İstanbul’un: Kokuları mı, sesleri mi?
– Kokuları.

◊ Biraz yoldan çıkmak istediniz: Mantı mı, iskender mi?
– Mantı.

◊ Hangi üçlü sizinki: Rakı-balık-Ayvalık mı, kebap-şalgam-Adana mı?
– Ayvalık.

◊ Bodrum mu, Çeşme mi?
– Bodrum.

◊ Kedi mi, köpek mi?
– Köpek.

◊ Konutunuza yatılı konuk geldi, horlamasından uyunmuyor. Uyandırır mısınız, uykusuz mu kalırsınız?
– O da kalksın…

Hürriyet