◊ Mustafa Beyefendi, öncelikle çok geçmiş olsun. Geçen ay bir kalp krizi geçirdiniz. Nasılsınız artık?
– İyiyim, çok iyiyim hamdolsun. Biz her şeye “hamdolsun” demesini bilmiyoruz. Artık korona denilen bir hastalık yaşanıyor değil mi? Bir virüs… Beşerler kızıyorlar, utangaçlar, tereddütlüler.
◊ Huzursuz olmamız olağan değil mi?
– Lakin her şeye “hamdolsun” diyeceksin. Niçin? Zira berbatın kötüsü var. Allah beterinden korusun. Her şerde bir hayır vardır. Şerre değil hayra yormak lazım. Biz şerre yoruyoruz daima. Herkeste bir panik, gerilim… Ya bir durun, rahat olun kardeşim. Allah’tan gelen her şeyde bir hayır vardır.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
BU KADAR OLAYDAN SONRA BİR DAMAR DA ZARAR GÖRSÜN ARTIK
◊ Dünyada bu hastalıktan ölenlerin sayısı neredeyse 2 milyona yaklaştı. Hayır diyebilmek de güç yani…
– Ha elbette berbat şeyler oluyor, vefatlar… Üzülüyoruz buna… Lakin ömrün içinde olacaklar Allah’a ilişkin, kullar yapmıyor ki… Yapan kullar var, rahat olsun beşerler, o yapanlar cezasını görür. Biz her şeyi hayra yoracağız. Bu kadar olay yaşadım kendi hayatımda, lakin inan bana daima hayra yordum. “Takdiri ilahi” dedim.
Beni anlamadılar, “Bir gün anlarlar” dedim. “Vay nasıl anlamazlar” diye isyanım, kızgınlığım olmadı. Yalnızca burukluk oldu.
◊ Katıldığınız bir televizyon programının sonrasında, kuliste kriz geçirmişsiniz…
– Evet, Alişan’la Demet’in (Akalın) programında. Ya kabahat bende. Bir tane hap vardı. Zira benim kalbimde bir damara daha evvel stent takılmıştı. Neyse, geçti gitti. Bu kadar olaydan sonra bir damar da ziyan görsün artık (gülüyor).
◊ Sizi daima gülerken görüyoruz lakin… Görünenin tersine hudutlu, gerilimli bir yapınız mı var?
– Artık düşünün, Türkiye’de çok müziğe imza atmış, müzikleri daima slogan olmuş birisin. Ancak hiçbir yere çağrılmıyor, hiçbir yere davet edilmiyorsun. Sen gerilim yaşamaz mısın? Bu nasıl bir histir düşünebiliyor musun? Beni anlamak için kendini yerime koyman lazım. İtmişler bir kenara “uzaylı” diye. Valla “Anlarlar” diye diye bir 20 yılım rahat geçti.
◊ O denli demeyin. Birçok yeni ses tek müzikle parlayıp iki yıl içinde kayboluyor. Siz yıllarca ortadan kaybolsanız da Mustafa Topaloğlu’nu hâlâ herkes biliyor.
– Ben hâlâ anlarlar diye bekliyorum işte (kahkaha atıyor). Yani en çok çağrılması, en çok davet edilmesi, en çok onurlandırılması gereken sanatkarlardan biriyken “Uzaylısın” diye kenara itilen bir adam oldum.
VAKTİNDE KEŞKE O KADAR MÜTEVAZI OLMASAYDIM
◊ Siz Türkiye’de tepeyi gördünüz. Artık geriye bakıp “Bir şeyleri farklı yapsaydım yerimi korurdum” diyor musunuz?
– Vallahi şayet geçmiş ders vermiş olsaydı bize, ben de bugün o dersleri tahlil ederdim. Fakat hayır, ders çıkarmıyoruz. Geçmişimizden bir ders çıkarıp da önümüze o denli bakmıyoruz. Günlük yaşıyoruz. Gelecekle ilgili ne plan ne de program… Bir tek diyorum ki keşke vaktinde o kadar mütevazı olmasaydım. Ben ülkemde en çok albüm satan sanatkarlardan biriyken asla bunu söylemedim. Ne televizyonda, ne röportajda söyleme gereği duydum.
MICHAEL JACKSON BİLE ÜLKESİNDE BENİM KADAR ALBÜM SATMADI
◊ O ne demek?
– Hakikaten iyilerin peşinde ve iyiyi anlatmakla vazifeli değillerdi yani. Daima birileri birilerinin adamı oldu. Daima bunu gördüm, bundan yakındım, “Oy Oy Emine” dünya çapında rekor kırdı. Kendi ülkesinde bu kadar albüm satan öbür sanatçı yok.
◊ Yapmayın, dünya starları var…
– Artık Michael Jackson, Tina Turner, Madonna, Shirley Bassey; bu sanatkarların kendi ülkelerindeki sayıları aşikardır. Lakin dünya genelinde ölçüldükleri için bizden fazla gözüküyorlar. Kendi ülkesinde benim rakamıma ulaşan o tarihte, yani 1983’te yoktu. Tahminen artık vardır, bilmiyorum, sormadım.
◊ Ne kadar satmıştı sizin albüm?
– Birinci yıl aşağı üst 4 milyon 700 bin… Fakat sonraki iki-üç yıl içinde o sayı 7-8 milyonu buldu. E artık bir bakıyorsun ki Michael Jackson 30 milyon albüm satıyor ancak o dünya genelinde. Biz dünya geneline gidemiyoruz ki. Gerçi benim türküm Avrupa’da da sevildi. O yıllar Türkiye’ye gelen turistler “Oy Oy Emine”yi söylerdi. Mesela UEFA Lideri Türkiye’ye gelecek, ağzından çıkan birinci kelam “Oy Oy Emine”… Duymuş yani. Avrupa’da birinci duyulan türkümüzdür.
ÖZGÜRLÜK SINIRLARINI GENİŞLETMEK İSTEDİM DİYE “DELİ BU” DEDİLER
◊ Hakikaten “uzay ve uzaylı” muhabbetiyle vermek istediğiniz bildiri neydi?
– İnsanların özgürlük hudutlarını genişletmek, uzayda yaşadıklarının şuuruna vardırmak. Yani hepimiz uzayda yaşıyoruz aslında lakin beşerler farkında değildi. Bu büyük bir ders… Bu büyük bir özgürlük anlayışı. Neresinden bakarsan bak, nerede olursan ol, özgürce düşünmek… Bunları söylüyorum diye bana “uçuk kaçık” dediler, “deli bu” dediler ya.
ASLAN ÜZERE SORU SORSALAR ASLAN ÜZERE KARŞILIK VERİRDİM
◊ Niçin bu kadar ileri gittiler?
– Yani bilemiyorum. O günkü gazeteciler de bana geyik muhabbetiyle geliyordu daima. Geyiğe geyikle yanıt veriyordum. Aslan üzere sorular sormuyorlardı ki aslan üzere karşılık vereyim. Yok “UFO gördün mü?”, yok “Uzaylıları tanıyor musun?”… Nasıl yanıt verilir bunlara? Ben insan ufkunu genişletmek istedim. Beşerler dünyada yaşıyor tamam da dünya nerede? Uzay denilen boşlukta değil mi? Hepimiz uzayda yaşıyoruz. Kardeşim ufkunuzu, özgürlük alanlarınızı genişletin. Bunu algılayamadılar işte.
BENİ BAĞIRLARINA BASMALARI GEREKİRKEN UZAKLAŞTIRDILAR
◊ O vakitler siz ne deseniz gündem oluyordu…
– O denli öyle… Bundan bir sene evvel dostlarım bir yer açıyor, “Orada konser ver” dediler. O konser için de “Efsane geri döndü” diye bir reklam hazırladılar. Artık bakıyorum bütün programlar, bütün reklamlar, her yer efsane… Benim kelamım slogan oluyor. Anahtar kelamları bulmakta başarılıyım. O anahtar kelamları buluyorum ki beşerler her kapıyı açsın.
◊ Belirli ki ilgi alanınınız geniş…
– Evet. Aslında ilgi alanım şu, insanlara yararlı şeyi aradım daima. İnsanlara farklı şeyleri verebilmek benim mutluluğum. İşte uzay da çok büyük şeydir ancak anlayamadılar. Beni ittiler, “Onunla iş yapma, o uzaylı” dediler. Bağırlarına basmaları gerekirken anlamadıkları için beni uzaklaştırdılar.
◊ Topluluğun dışına itilmeye çalışılsanız da diğerlerine el uzatmaktan vazgeçmediniz.
– Alışılmış tabii. İtibar şirketinin sahibiydim, “Ben sahibiyim” bile demedim. Sahipleri kardeşlerim gözüküyordu, onlar gözüksün istedim.
◊ Neden işveren olmak istemediniz?
– Zira sanatkarın işvereni olmaz.
BATILILAR BİZDEN DAHA UYGAR
◊ Sanat ve müzik topluluğundan hiç mi dostunuz yok sizin?
– Sanatçı dostlarım da var lakin bu ülkede sanatkarlar birbirini anlatmıyor. Egoları var hepsinin. Çok az sanatkarın egosu yoktur. Eskilerde bir bestekarı anmakla bile onur duyulurdu, artık yok. Adamın albümünü yaptım, ya aylarca albüm için birlikte çalıştık, eser de verdim. Televizyona çıktı da demiyor ki bu albümde Mustafa Topaloğlu ile çalıştık. Şirket de benim ha… Valla batılılar bu mevzuda daha iyi. Birbirini anlatmakta biraz daha uygarlar. Bizimkiler birbirini tutmaktansa itmeyi tercih ediyor. Kendi şirketimden albümünü yapıyorum, beni kıskanıyor. Bütün dostlarımı seferber etmişim senin için, beni niçin kıskanıyorsun?
YENİ MÜZİĞİMİ ANLAYAN ALKIŞLAR
◊ Yeni bir müzik hazırlıyormuşsunuz. Bir aşk müziğiymiş. Onun ismi ne?
– İsim vermiyoruz. Çabucak alıyorlar. Habersiz alıp kullanıyorlar.
◊ Ne vakit çıkıyor, onu söyleyin bari…
– Ne vakit kendimi tam modumda hissedersem o vakit gireceğim stüdyoya. Ancak çok hoş bir aşk müziği… Alkışlayacaklar, biliyorum. İnşallah anlarlarsa!
◊ Anlamaları dileğiyle diyelim…
– İşte uzaylıyı anlamak güç oluyor (gülüyor).
DIŞIMA DEĞİL LAKİN İÇİME AĞLADIĞIM ÇOK OLDU
◊ Biraz evvel insanlara yararlı olmak için çok uğraştığınızı söylediniz. “Şunu yapsak bize yararı olur” dediğiniz fikriniz var mı?
– Nasıl diyeyim? Beşerler benden uzak durduğu üzere devlet de uzak duruyor. Tahminen onlar da bana bakınca halkın gözündeki kenara itilmiş Mustafa Topaloğlu’nu görüyordur.
◊ O ilişkiyi direkt sanatkarlar değil de menajerler, üretimciler kurar…
– Üretimciler da beni anlamış değil. Onlar da insanların başındaki Mustafa Topaloğlu’nu görüyor. Uzaylı yani… Ya uzaylı fakat niçin uzaylı bu adam, insan bunu sormaz mı? Sormadılar abi. “Bu adam insanlara ziyanlı bir şey söyler mi ya?” demediler.
◊ Tahminen de o geyik muhabbetleri dönmeye başladığında “Ya bırakın artık bu saçma işleri, hakikat dürüst konuşacaksanız konuşalım” demeliydiniz.
– Ne bileyim… Hislerimle baş başa kaldığım vakitler, dışıma değil de içime ağladığım çok oldu. Tekrar de uzak durmadım müzikten, zira müzik adamıyım. Dedim “Bu müzikleri da anlamayacaklar, bu müziklerime da yakın olmayacaklar” fakat bunu bildiğim halde müziksiz duramadım. Tekrar bir müzik yaptım işte, “Ya Herro Ya Merro”…
◊ Afrikalı dansçılarla klip çektiğiniz…
– Evet. YouTube’da 180 bin… Bunun en azından 10 milyon olması lazım değil mi? Anlamadıkları için sanatçı Mustafa Topaloğlu’nu ayırdılar benden. Kendi kendime oyalanıyorum yani. Gırgır bir müzik. Ben olsam dinlerim.
◊ Klip için getirdiğiniz Afrikalılar koronadan ötürü ülkelerine dönememiş, siz de otel masrafları ağır geldiği için onları meskeninizde ağırlamışsınız. Yanlışsız mu?
– Ya espriydi, gerçek sandılar.
Hürriyet
