– Ömür Gedik: Tan hırs yapacak biri değil. Hayatı sakin ve geldiği üzere yaşayan biri. Kendisine, sahnesine olan talep artınca Harbiye konser sayısı da arttı haliyle. Konserler o denli çoğalsın ki herkes birbirini geçsin, ne hoş olur. Tan’ı keyifle izliyoruz, Tarkan’ı da çok özledik.
– Onur Baştürk: Tan’ın müziklerinin bir damarı var ve bu damar seviliyor. Onun tesiri bence. Zeynep Avcı’nın söylediği “Yalan” müziğinin getirdiği ekstra bir rüzgâr da var, o da tesirli olmuştur. Ancak bence seyirci Tan’ın sahnesini de seviyor, tıpkı Kenan Doğulu üzere. O yüzden bir giden tekrar gidiyor. O nedenle peş peşe konser verebiliyor.
– Savaş Özbey: Bu işler hırs değil, arz-talep problemi. Beşerler konserlerine akın etmedikçe istediğin kadar hırs yap, n’olacak? Tan’ın konser performansları çok iyi. Lakin bu yılki muvaffakiyetinde bunun kadar pandemide sanatkarlara hasret kalınmasının da tesiri var. Tıpkı hasret Tarkan’ın performansıyla birleşseydi ne olurdu, iddia etmek sıkıntı değil.
– Orkun Ün: Ben çok utanıyorum ya. Tan, Harbiye serüvenine başladığında yaz başıydı ve ben “Bu konser alanı nasıl doluyor, parasız bilet mi dağıtılıyor” diye yazmıştım. Tan benim için her vakit iyi bir sanatçıydı lakin bana daha ufak ve kapalı salonların sanatkarı üzere gelirdi. Akabinde güya bana inat yaparmış üzere konser gerisine konser verdi Tan ve hepsinde biletler 2-3 gün öncesinden tükendi. Kolay değil 16 konser vermek, kolay değil Yıldız Tilbe’yi, Tarkan’ı geride bırakmak. Helal olsun Tan’a.

Jennifer Lopez ve Ben Affleck: Eninde sonunda evlenecekler!
Biliyorsunuz Jennifer Lopez ve Ben Affleck 17 sene evvel ayrılmıştı. Yıllar sonra bağlantıları tekrar başladı. Çiftin havalimanında ayrılırken liseli âşıklar üzere dakikalarca öpüştüğü imajları gördük. “Bu ne vıcık vıcık ilişki” diyen de var, “Vay be aşka bak” diyen de. Siz nasıl bakıyorsunuz?

– Ömür Gedik: Ah ya nasıl bakalım, imrenerek bakıyoruz. Her yaşta liseli âşık üzere olabilmek ne hoş. Bu türlü tekrar aşkı bulanlar kaçırmasın, her yerde öpüşebilirler.
– Onur Baştürk: JLo ve Ben Affleck’in öpüş koklaş manzaraları baydı. Açıkça gösteriş yapıyorlar ve reklam kokuyor ilgileri.
– Savaş Özbey: Jennifer Lopez’in eski menajeri Rob Shuter, onu “herkesten daha yakın tanıyan kişi” olarak biliniyor. Daily Mail’e verdiği son röportajında Jennifer ile Ben’in eninde sonunda evleneceğini söyledi.
Çiftin ayrılık sebebini de Ben Affleck’e yükledi; “Kaçıp giden Ben’di” dedi. Bence bir bildiği var da konuşuyor. O da Jennifer’ın o vakit bu vakit hâlâ Ben’e tutuk olduğu.
– Orkun Ün: Başka geçen yıllar nasıl canlarını sıkmış, nasıl mutsuz olmuşlar ve nasıl özlemişler birbirlerini… Ben argüman ediyorum bu iş evliliğe masraf. İkinci birliktelikte, ortaya o kadar vakit girdikten sonra birbirine böylesine ‘güzel’ bakan çift çok az gördüm ben.

Çocukları oyuncak ettiniz kendinize!
Tülin Şahin ve Pedro de Noronha’nın arapsaçına dönen münasebetlerinde ortada kalan, çocukları Siena oldu. Şahin, 2 yaşına basan kızına doğum günü partisi yaptı lakin babasını çağırmadı. Baba Pedro isyan edip “Kimsenin pazarlama aracı olmayacaksın, annen sana doğum günü yapmaktan çok kendi reklamını yaptığı bir parti düzenlemiş” dedi. Haklı mı?

– Onur Baştürk: Baba Pedro isyanında haklı ancak ortada resmi bir evlilik olmadığı için kelam hakkı Tülin Şahin’de üzere görünüyor. Kızına istediği üzere doğum günü yapar ve isterse babasını çağırmayabilir. Doğrusu, karışık bir problem. Pedro o uydurma düğünü yaparken düşünecekti “Ben bu yaptığım şeyden emin miyim” diye. Artık çok geç.
– Ömür Gedik: Bu işin annesi babası, bayanı erkeği kalmadı. Herkes kendine oynuyor, ne ayıp yahu! Bir kendinize gelin Allah aşkına. Çocukları oyuncak ettiniz kendinize. Ayça Bingöl’ün “Doğurmak değil yetiştirmek kıymetli. Bence ebeveynlik ehliyeti bağlanmalı. Herkesin ebeveyn olmasını gerçek bulmuyorum” cümlelerinin altına ben de imzamı atıyorum.
– Orkun Ün: Ömür ne hoş söylüyorsun, “ebeveynlik ehliyeti gündeme getirilsin” diyerek. Keşke. Lakin beyhude bu isteklerimiz üzere geliyor bana. Neyse… Bu işin annesi babası yok, ortada bir çocuk kalıyorsa biz her vakit çocuğun yanında oluruz elbette. Lakin güya alışılagelmişin dışında bir durum yaşanıyor üzere bu sefer. Tülin Şahin doğum günü yapıyor ve o partiyi baba Pedro’nun söylediği üzere güya kızı için değil de kendi için vermiş üzere duruyor. Hafta içi de yazdım, yeniden söylüyorum; Tülin Şahin gözümüzün önünde Özcan Deniz’leşiyor fakat farkında değil. Yazık…
– Savaş Özbey: Çocuk ne ister? Annesi, babası, ailede sevdiği öteki beşerler, akranları, arkadaşları yanında olsun. Çocuğun memnunluğu için bir ortaya gelip birkaç saatliğine de olsa bu ortamı sağlayamamak en hafifinden beceriksizlik. Lakin Ömür’ün ebeveynlik ehliyeti tahliline de katılmıyorum. Güya çocuk yapacakları vakit başvursalar, Pedro de Noronha’ya mı verilmeyecekti ehliyet, Tülin Şahin’e mi?

İnsan çocuğunun
annesine bunu der mi!
Feryal Gülman, 8 yıldır boşanmadığı eşi Kemal Gülman ve onun sevgilisiyle uçakta pişti oldu! Kendisinden 58 yaş küçük sevgisiyle eşine yakalanan Kemal Gülman, havalimanında gördüğü basın mensuplarını Feryal Gülman’ın çağırdığını düşünerek “Bu bayan belasını arıyor” dedi. Nedir yorumunuz?

– Savaş Özbey: Üslubunu dışarıda tutuyorum lakin Kemal Gülman bunun bilerek yapıldığını düşünmekte haklı. Zira olacak ihtimal mi: Kendisi, sevgilisi ve boşanmakta olduğu eşi tıpkı kentten kalkan birebir uçakta, birebir sefere ve birebir sıra koltuklara düşüyorlar… Fakat bazen de tesadüf tesadüftür işte. O kabinin içinde o 3 saat nasıl geçmiştir, her üçü için de çok sıkıntı durum.
– Onur Baştürk: Haberlere nazaran hiç konuşmamışlar. 3 saatlik seyahat boyunca hakikaten hiçbir şey konuşmadan mı oturmuş boşanamayan Gülman çifti? Buna pek inanmadım. İnsan dayanamaz, bir noktada iki çift laf eder diye düşünüyorum. O denli cool bir halde durdularsa hakikaten bravo.
Kemal Gülman’ın “Bu bayan belasını arıyor” demesini ise hiç yakıştıramadım. Tehditkâr bir söz. Feryal Gülman’ın “Gazetecileri ben çağırsaydım en azından bir ruj sürerdim” savunması da komik. “Uçaktayken nasıl gazeteci çağırayım?” demiş lakin uçaktan inip pasaport geçişi ve bagajı alana kadar o kadar çok vakit geçiyor ki, o esnada gazetecilere haber vermek çok kolay…
– Ömür Gedik: Ne demek “bu bayan belasını arıyor”! İnsan bir bayana, eski eşine, çocuğunun annesine bunu der mi? Feryal Hanım 40 yaşına geldiğinde Kemal beyefendi kendisine “Seni bozduralım, iki tane 20’lik alalım” demiş. Niyetini daha o vakitlerde belirli etmiş yani. Bunu duydum yeterlice delirdim aslında…
– Orkun Ün: Ben tüm bunlara değil de Kemal Gülman ile sevgilisi ortasındaki 58 yaş farka takılıyorum. Nitekim pes! Bunun ismi aşk mı? Hayır. Tutku mu? Asla. Sevgi mi? Alakası yok. Kemal Beyefendi bu uçak piştisiyle büyük bir gol yedi. Feryal Hanım “Zina davası açabilirim” dedi. Artık mahkemede anlatsın dursun kederini.

En güçlü mi
en güzel mı?
Geçen hafta Los Angeles’ta düzenlenen bir galada karşılaşan Jeff Bezos, kız arkadaşı Lauren Sanchez ve Leonardo DiCaprio ayaküstü sohbet etti. Kısa sohbet sırasında Sanchez’in DiCaprio’ya hayran hayran bakması, toplumsal medyada haftanın konusu oldu. Sizce ortalarında bir kıvılcım var mı? Şunu da soralım; dünyanın en zengini mi, yoksa dünyanın en güzeli mı?

– Ömür Gedik: Jeff Bezos, toplumsal medya hesabından latifeyle karışık Leonardo’yu uçurumun kenarına çağırarak halini koydu, bu kıvılcımı ateşe dönmeden söndürdü. Aslında Sanchez o denli bakmış olsa da Leo pas vermezdi bence. Bir şey çıkmaz o işten. “Dünyanın en zengini mi, en güzeli mı?” sorusuna gelince. Parayı ben kazanırım, zengine gerek yok. Güzel, hayvansever ve zeki olsun kâfi.
– Savaş Özbey: Bunun C şıkkı yok mu, hem en varlıklı hem de en güzel olsa? Fakat Bezos’un “Dikkat uçurum!” yazısının yanında poz verip altına da “Gelsene Leo, sana bir şey göstereceğim” yazmasından sonra gülerek anladık ki güçlü ve güzellik yetmiyor, zekâ ve komiklik de lazım. Leonardo’nun niyeti varsa bile korkmuştur aslında.
– Onur Baştürk: Evet hayran hayran bakmış, ancak o 1 saniyelik bir an. Fotoğrafta o denli görünüyor yalnızca.
Biraz “Ünlü hayranlığı” üzere görünüyor o bakış. Ortada bir elektrik olduğunu sanmam. Bu beşerler birbirlerini tanıyor ediyor esasen. Ayrıyeten Leo dünyanın en güzeli değil, o eskide kaldı. Ve alışılmış ki dünyanın en zengini olmak ister herkes, güzeli değil!
– Orkun Ün: Ben de flört olarak görmüyorum bu konuyu. Bence hanımefendide Leonardo DiCaprio hayranlığı var. Üstelik bu hayranlığın dozu biraz yüksek. Yoksa sen kalk, dünyanın en güçlü üç insanından biri olan sevgilinin yanında diğeriyle flört et. Yoooook artık…

Okul da, veliler de, Orkun da kusurlu
Orkun Işıtmak bir anaokulunda görüntü çekti. “1 günlüğüne anaokulu öğretmeni oldum” başlığıyla yayınladığı görüntü çok büyük reaksiyon çekti. Orkun o görüntüde çocuklara “Artık öğretmeniniz yok, ben varım” da dedi, “Squid Game”i de hatırlattı. Ne diyorsunuz olanlara? Bu olayda hatalı sizce Orkun mu, okul mu, yoksa aileler mi?

– Orkun Ün: “Ben izleneyim paramı kazanayım da gerisi boş” fikriyle yapılmış bir görüntü olmuş. Çocuklara fecî kelamlar söylüyor Orkun. Bizler için olağan olan kimi kelamlar çocuklarda travma yaratabilir. Bunu nasıl bilmez, hayret ettim. Sonrasında yaptığı açıklamaya ne demeli? “Videoyu kaldırdım, eleştirenleri vicdanıyla baş başa bırakıyorum” falan filan. Yahu özür lisana özür!
– Ömür Gedik: “Squid Game” ve çocukları yan yana düşünmek bile istemiyorum. Bu nedenle Orkun’un makus niyetle olmasa da yanlış yaptığını düşünüyorum. Hatalı yok lakin yanılgılı var diyelim. Ve galiba okul da, veliler de, Orkun da yanılgılı. Olan çocuklara olmuş.
– Savaş Özbey: Okullar, kreşler, orada çocuklarla kurulacak bağ netameli husus. Bu olayda da başta okul idaresi, Orkun Işıtmak ve veliler yanlışlı. Barış Manço’nun “Adam Olacak Çocuk”ta tutturduğu kıvamı yakalamak o denli herkesin harcı değil. Sonra çocuğunuzu “Squid Game” esprisiyle baş başa buluverirsiniz bu türlü.
– Onur Baştürk: Ben abartılı buldum Orkun Işıtmak’a gelen reaksiyonları. Çektiği görüntüde da bir şey yok. Bir tek “Squid Game” kısmı yanlış geldi bana. Temel hata, daha çok izlensin ve tık alsın diye enteresan içerik tuzağına düşmüş olmak.

2.5 milyon dolar az mı?
Bülent Ersoy’un hayatını belgesel yapmak isteyen bir dijital platform, Diva’ya 2.5 milyon dolar önermiş. Ersoy teklifi doğruladı ancak “Söz konusu benim hayatım. Ben neler yaşadım, 2.5 milyon az, daha fazlasını istedim” dedi. Hayatı belgesel olur mu Ersoy’un? Ne diyorsunuz?

– Onur Baştürk: Hem de ne belgesel olur! Türkiye’nin birçok periyodunun özeti üzere olur belgesel. Keşke yapılsa, keşke Bülent Ersoy paradan çok içeriğin iyi olmasına ehemmiyet verse. Her şey para değil.
– Ömür Gedik: 2.5 milyon dolar az mı! Bir insanın hayatının belgesel olabilir zenginlikte olması bence çok pahalı. Teklifi edenlerin bu kadar para vermeleri de projeye kıymet verdiklerini ve düzgün bir iş yapacaklarını düşündürüyor. Diva bir daha düşünsün. Hoş teklif bence.
– Savaş Özbey: Doğal ki olsun, bugüne kadar düşünülmemesi eksiklik. İyi yapılabilirse Türkiye’nin yakın tarihine de ışık tutan çok da enteresan bir belgesel olacağına eminim. Bülent Ersoy’un 2.5 milyon doları az bulmasına gelince… Mesela keşke bu türlü başlasa belgesel. Tam da bildiğimiz, tanıdığımız Diva işte.
– Orkun Ün: Hayatı belgesel olacak sayılı sanatçılardandır Bülent Ersoy. Var mı itirazı olan? Yaşadığı zorluklar, içinden geçtiği ruhsal süreçler vesaire… Ben ilgiyle izlerim. O yüzden yapılmalı belgeseli. Hatta yaşarken olması da çok değerli. Fiyata gelince… Yüksek bütçelere itiraz eden biriyim lakin kelam konusu bir kişinin ‘hayatı’ olunca orada kendimi frenliyorum. Zira bir yaşama kıymet biçemezsiniz.

9 yaşındaki çocuğun
mektup hasreti
Tuba Büyüküstün “Kızlarımın biri teknoloji uzmanı, oburu benim üzere ve çok acı çekiyor. ‘Neden kimse birbirine mektup yazmıyor’ diye ağlıyor” formunda bir açıklama yaptı. ‘Z’ neslinden 9 yaşındaki bir kızın ‘mektup’ hassasiyetine ne diyeceksiniz?

– Onur Baştürk: Mektup yazmayı nereden öğrenmiş ve bu mektup hasretine 9 yaşındaki bir çocuk nasıl sahip olabilir diye sormak istiyorum. Nitekim enteresan zira. Reenkarnasyondan yola çıkarak şöyle söyleyebilirim: Tahminen de evvelki hayatından hatırlıyor mektup yazmayı, kim bilir?
– Orkun Ün: Onur’un düşündüğünü birinci başta ben de düşündüm. “9 yaşında, mektup ne alaka?” dedim. Ancak sanırım Tuba kızlarını yetiştirirken sık sık eskilerden bahsediyor. O yüzden 9 yaşındaki kızı mektup yazmış kadar olmuştur. Ben çok ‘tatlı’ buldum bu isyanını. Bu yaşta bu türlü bir olaya hasret duyan ileride ne hoş sever, ne hoş şefkat gösterir, ne iyi bir insan olur düşünsenize. Off çok melankolik oldum farkındayım.
– Savaş Özbey: Bu sürat ve irtibat zamanında, bu kadar hassas ve nostaljik olması kıymetli lakin baş edilmesi sıkıntı bir haslet. Umarım hiç kaybetmeden hoş yanlarını yaşayabilir ve hayat karşısına daima muhatabına itina gösteren, çabuk yüzünden hassaslığı ıskalamayan, geçmişin ve devamlılığın değerini bilen, kendi üzere beşerler çıkarır.
– Ömür Gedik: Geçenlerde köşemde pandemide mektup yazmaya başlayanların sayısının arttığını yazmıştım. Dünya genelinde bu türlü bir eğilim var. Beşerler kağıdı kalemi alıp birbirlerine mektup yazmaya başladılar. Tuba’nın kızının mektup yazmak istemesi de çok hoş. Hiç üzülmesin yeni trende uyan ve onunla mektuplaşacak birini bulur yakında.

Aldatmanın periyodu mi olurmuş?
“Önümüzdeki 2 yıl boyunca aldatma konuları artacak” diyorlar. Bilhassa ünlüler ortasında aldatan da aldatılmayan da kalmayacakmış! Bunu söyleyenler ise astrologlar, ferdî gelişim uzmanları, muharrirler. Siz ne diyorsunuz bu argümana?

– Onur Baştürk: Pek manasız bir öngörü. Aldatmaları istatistiksel datalara dayandırmak da çok sıkıntı olduğuna nazaran artacak ya da azalacak demek mümkün değil. Aldatmak isteyen her vakit aldatır, nokta.
– Savaş Özbey: Astroloğa gidip futbolcu eşi Özer Hurmacı’yı kendisini aldatmakla suçlayan Mihriban Hurmacı geldi aklıma. Hem fala inanıp hem de falsız kalamayan çok insan varken, astrologlar yanlış anlamaya müsait hususlarda biraz daha mı dikkatli konuşmalı sanki?
– Orkun Ün: Aslında birçok aldatma olayını bilmiyoruz ki. Neler yaşanıyor ruhumuz duymuyor bazen. Ünlüsü ünsüzü de yok bu işin. Hatta bence, bu türlü hususlar konuşuldukça aldatma potansiyeli barındıran beşerler cesaretleniyor. “Amaaan herkes yapıyor, ben de yapsam ne olacak ki” diye düşünüyorlar. Bu bahiste garipsediğim; “Önümüzdeki devir aldatmaya çok gebe” şeklinde beylik laflar. Yahu neyin devri? Aldatmanın periyodu mi olurmuş?
– Ömür Gedik: Ben bu iddiayı geçenlerde Orkun’un köşe yazısında okuduğumda da bunu söyleyenlerin yıldızlara bakarak değil, düz mantık yürüterek bu türlü konuştuğunu düşünmüştüm. Pandemide sıkışan hayatlardan, münasebetlerden olağan ki fireler olacak. Alaka firesi de kendini aldatmayla gösteriyor. Göz önünde olan ünlüler olduğu için de onların aldatmalarını konuşacağız. Bunu görmek için astrolog, şahsî gelişim uzamanı olmaya gerek yok.

Seksiliğin yeni tarifi:
Eli yüzü düzgün eğlenceli erkek
People mecmuası, bu yıl Amerikalı oyuncu Paul Rudd’u “yaşayan en seksi erkek” seçti. Oyuncu bu unvanla çok dalga geçti. Sizin yorumunuzu alalım…

– Onur Baştürk: Ben de en az Paul Rudd kadar şaşırdım bu unvana. Bence onun seçilmiş olması “seksi erkek” tarifini da değiştirdi. Sıkıcı görünen lakin sempatik bir adam zira Rudd. Fiziği de yüzü de aman aman değil.
– Savaş Özbey: People mecmuasının daha evvel seçtiği Brad Pitt, George Clooney, Tom Cruise üzere isimlerin üzerine Paul Rudd seksiliğin geçmişten geri gelmiş yeni tarifi üzere: Eli yüzü düzgün, eğlenceli ve güldüren erkekler. Zati Rudd da “yaşayan en seksi erkek” unvanından çok bu durumla dalgasını geçen espriler ve hareketleriyle dolduruyor ekran ve magazin sayfalarını.
– Orkun Ün: Paul Rudd en seksi erkek seçildiğini öğrenince “Bunu duyan beşerler ‘Neeee!’ diyecekler, çok şaşıracaklar” demiş, ben en çok ona güldüm. Ayrıyeten tüm erkekler için bir umut ışığı yaktı People mecmuası Rudd’u seçerek. Demek ki neymiş; yeni dünya sisteminde, o denli kaslı, o denli sarı dalgalı saçlı, o denli upuzun uzunluklu kavruk ciltli olmaya falan gerek yokmuş…
– Ömür Gedik: Paul Rudd unvanı aldı ancak bu ortalar Leonardo Di Caprio kadar konuşulmadı. Hemen kendisine hayran hayran bakacak birini bulması ve bir davette Leo’nunkine benzeri bir olaya karışması lazım.

Ne çok hayran biriktirmiş
Moda dünyasından acı bir haber geldi bu hafta. Uzun müddettir kanserle uğraş eden Bahar Korçan ömrünü yitirdi. Neler söylemek istersiniz ünlü modacıyla ilgili?
– Onur Baştürk: Bahar Korçan yalnızca bir moda dizayncısı değildi. Birebir vakitte sıkı bir kıssa anlatıcısıydı. Her koleksiyonu bir ideolojiye, bir sorgulamaya dayanır, kıyafetler aracılığıyla bize yeni kıssalar sunardı. “Bir ortaya getiren” özelliği de vardı Bahar’ın. Moda Dizayncıları Derneği’nin kurucularındandı. Birinci yıllarında İTÜ Taşkışla’da düzenlenen Moda Haftası’nın en çok koşturanı, en çok “akıl hocalığı” yaparak gençlere taraf vermek isteyeniydi. Kendi bildiğinden vazgeçmeyen biriydi. Her daim o denli oldu, o denli yaşadı, o halde ışık saçtı. Huzur içinde uyusun.
– Ömür Gedik: Herkesin, hepimizin sevgide ortak paydasıydı. Hem çok pahalı bir modacı hem de hoş bir ruhtu. Yeri cennet olsun.
– Savaş Özbey: Moda dünyasından, sivil toplum topluluklarından, ünlüler ve medyadan ne çok hayran biriktirmiş hayatta. Tanıyan herkesin onun vakitsiz gidişiyle bir arada bir yanının da eksik kaldığı o kadar belirli ki yapılan paylaşımlarda. Sessiz kreasyonlarına yazdığı birer şiir de iliştirirdi güfte olarak. İşte önüme düşen bir tanesi: “Geçicilik üzerine heyeti bu hayat / Aldığımız nefes süreksiz / Sayısı aşikâr…”
– Orkun Ün: Ne bedelli, ne değerli biriymiş Bahar Korçan. Huzur içinde uyusun. Neredeyse tüm ünlüler onun gerisinde çok hoş kelamlar sarf etti. Gittikten sonra kubbede güzel bir seda bırakmak çok değerli.

Hürriyet